Merhabalar sevgili izleyenlerim :) Uzun bir süre yoktum yine ortalarda çünkü ailemle birlikte tatildeydim. Hatay-İskenderun turu yaptık 15 günlüğüne. Hem deniz, kum, güneş; hem de kültür turu oldu bizim için. Ben Antakya'ya ba-yıl-dım! Kesinlikle gidilip görülmesi gereken yerlerden. Hatta Doğu Karadeniz ile birlikte Türkiye'nin, belki de dünyanın en güzel yeri. İskenderun da çok güzel. İstanbul'dan sonra en yaşanılası yerlerden ikisi İskenderun'la Antakya bence. İnsanları inanılmaz modern, bir arada yaşamayı başarabiliyorlar halen, muazzam bir kültür, yemekler şimdiye kadar yediklerimin en güzelleri, çarşılar inanılmaz büyük, çeşit çok, İstanbul'dan farkı yok, deniz desen zaten var. Ben çok çok beğendim. Eğer imkanınız olursa mutlaka gidin, gezin, yemeklerini yiyin. Şimdi sizlere bol fotoğraflı bir kültür ve gastronomi turu yaptıracağım efenim :)
Efenime söyliim burası St. Pierre Kilisesi. Hristiyanlar Anadolu'ya ilk girdiklerinde bu mağara kiliseyi yapmış. İç kısmı gerçekten mağara. Kapı kısmı burası. Ayrıca bu kilise Hristiyanlığın en eski kiliselerinden biriymiş.
Burası da Titus Tüneli. Vakti zamanında bölgenin imparatoru Titus Vespasianus sel sularıyla gelen toprak Çevlik'teki şehrin limanını doldurup ekonomiye darbe vurmasın diye bu tüneli açtırmış. İşçilere, elleriyle. Siz düşünün gayrı:D Bu tünel sayesinde sel suları tünelden liman dışında bir yere akıyormuş ve liman tehlikeden kurtulmuş. Kışın hala sel suları bu tünelden akıyormuş, öyle dediler :D
Burası da tünelin yakınındaki Beşikli Mağara. Şehrin ileri gelenlerinin mezarlarının bulunduğu bir nekropolmüş vakti zamanında. Beşikli Mağara denmesinin sebebi mezarların üst kısmının iki çataklı oluşuymuş ve yöre halkı beşiğe benzettiği için, ve pek tabii mağaranın içine oyulmuş olduğu için Beşikli Mağara demişler.
Mezarlar hep bu şekilde açık. Mağaranın sonu görünmüyordu bu arada, baya geniş iç kısmı.
Böğürtlen çalısı bulan Ayça! Hemen dadanırım, mmmm...
Şimdiki fotoğraflar Antakya Arkeoloji Müzesi'nden. Müze dünyanın ikinci büyük mozaik müzesiymiş. Gerçekten çok büyük bir koleksiyonları var, gez gez bitmiyor. Ben hemen hemen tüm mozaikleri fotoğrafladım ama burada pek tabii bir kaçına yer verebiliyorum maalesef :(
Mozaiğin adı "Soteria Mozaiği". M.S. 5. yüzyıldan kalma, Narlıca-Antakya'da bulunmuş.
Adı "Geometrik Mozaik". M.S. 2. yüzyıla ait, Çevlik-Samandağ'dan.
Adı "Oceanus Tethys" ve M.S. 4. yüzyıla ait. Harbiye'den çıkarılmış. Bence müzedeki en güzel mozaiklerden biri buydu.
İşte bu çok güzel, çok ince düşünülmüş bir mozaik. Adı "Kemgöz Mozaiği". Dikkat ederseniz mozaikte bir göz ve onu didikleyen bir kuş, kırkayak, kılıç, akrep, ne ararsanız var anlayacağınız :D Ben çok çok beğendim. İsmi çok güzel uymuş mozaiğe :) M.S. 2. yüzyıla ait ve Antakya'dan çıkarılmış.
Bu da tam olarak kalan nadir mozaiklerden. Fazla eksiği yok, aynen bir tablo. Mozaiğin adı "Zenci Balıkçı" ve M.S. 2. yüzyıldan, Antakya'dan.
Bu mozaiğin adı da "Psykheler Kayığı Mozaiği". Özellikle kenar süslerine bayıldım ben bunun. M.S. 3. yüzyıldan, Harbiye'den çıkma.
Ve bu, bu acayip bir mozaik. Büyüklüğüne bakar mısınız şunun? Tüm salonun tabanını kaplıyor nerdeyse. Bütününe bakabilmek için asma bir kat yapmışlar yukarıya, ancak o şekilde görünüyor. Adı "Yakto Mozaiği". M.S. 5. yüzyıldan, Yakto-Harbiye'den çıkma.
Bu baltanın işlemelerine bayıldım! Hele orda bi inek var ya, yirimmm!
Ay takıları görür görmez heyecan yaptım! O zaman için ne güzel şeyler yapmışlar. Kemikten, taşlardan... Renkleri de şahane.
Şu renklerin canlılığına bakın ya!
Bilezikler de maşallah boy boy, renk renk :D
Bu lahit de yöreden çıkma, içinde üç insanın iskeleti bulunmuş. Muhtemelen zengin bir aileymiş zira işlemelere bakar mısınız! Ne kadar ince, ne kadar zarif, ne kadar güzel.
Ve geldik gezinin benim için en anlamlı kısmına :P Şaka bir yana Antakya'ya yalnızca yemekleri için bile gidilir. Şu anda şu tepsi kebabını nasıl istiyorum anlatamam size! Evet bu arada bu şahane şeyin adı tepsi kebabı. Antakya'da kasaplarda yiyoruz bu orgazmik yiyeceği. Bize çok garip geliyor kasapta yemek değil mi? Ama orada ön taraf kasap, arkada oturacak yeri ya da bahçesi var, kasaba kaç kişilik tepsi istediğini söylüyorsun oturuyorsun. Kasap satır kıymasından hazırladığı tepsiyi çırağa veriyor, çırak koşup fırına götürüyor tepsiyi. Fırın dediğim de bildiğimiz ekmek fırını yani. Kendi fırınları değil. Bi koşu fırından gelen kebabımızı pideyle, çatal kullanmadan yiyoruz. Ben sadece şu kebap için Antakya'ya giderim kardeşim! Bunu yedikten sonra "Adana, Beyti filan da neymiş?" diyeceksiniz. Ne yazık ki fotoğraf bana ait değil. Yemeğe öyle bir yumulduk ki dakikalar içinde tepsi bomboş kaldı, zaten fotoğrafını çekmek de karnım doyduktan sonra aklıma geldi :D O yüzden kusuruma bakmayın. Fotoğrafın kaynağı: yemektarifiyardim.com
Ve bir diğer güzellik; biberli ekmek. Lahmacunun etsizi ve peynirlisi gibi düşünün. Ama çoooook lezzetliiii!!!! İçinde biber salçası, pul biber, susam, çörek otu, zahter(yörenin kekiği) ve sürk var. Sürk de çökeleğin baharatlandırılmışı gibi bir şey :D Nası tarif etsem bilemedim. Ama çok güzeeeeel!!! Yine bu fotoğraf da bana ait değil malesef, zira biberli ekmeği fırından alıp direk sarıp yedik. Fotoğraf çekme imkanım olmadı :/ Kaynak: turkiyegezgini.com
Ve Antakya'nın medar-ı iftiharı künefe! Antakya ya da İskenderun dışında yediklerinizi künefeden saymayın! Künefe ne o kadar boğaz yakıcı şuruba sahip olur, ne o kadar az ve tuzlu peyniri, ne de o kadar çok kadayıfı olur. Künefe dediğin hafif, bol ve tuzsuz peynirli, az kadayıflı olur. Yemek üstüne, altına, yemek niyetine, her türlü yersin. Çok lezzetli olur! Sırf künefe yemek için 50 km yol teptik biz oralarda! Fotoğraf İskenderun'da Pamir Caddesi'ndeki Antik Kral Künefe'ye ait. Cidden çok güzel yapıyorlar. Yolunuz düşerse mutlaka deneyin. Bir şubeleri de Pac Meydanı'nda bu arada. Antakya'da da bir kere yedik, o da çok güzeldi. Yani anlayacağınız, künefeyi anavatanında yiyin!
Ve çok değişik bir tatlı daha! Adı Haytalı, kendi pek tatlı. Asla bici biciyle karıştırmayın çok kızıyorlar:) Hatay'ın haytalısı o! Yemek için Antakya'nın içinde meşhur Affan Kahvesi'ni bulduk, oturduk bir güzel yedik. Tadı ayrı güzel, kaşıkları ayrı güzel. Çarşıda bulabilir miyiz diye sorduk, ne yazık ki onlara özel üretilimiş, boynumuzu büktük dudağımızı sarkıttık. Ben yine fotoğraf çekmeden yumulduğum için biraz karman çorman bir görüntü oldu, o yüzden bir de düzgününü buldum size internetten:)
Alt kısmında mısır unundan yapılan bir muhallebi var. Üzerine gül şerbeti döküyorlar ve haytalı için hazırlanan dondurmadan koyuyorlar :) Fotoğrafın kaynağı: hanimlarindunyasi.com
Bu da Affan Kahvesi'nde asılı bir poster. Haytalı asla ve kat-i surette bici bici değildir efem! Çok hassaslar bu konuda :D
Ve yine Affan Kahvesi'nde içtiğimiz KAHVE. Evet çay bardağında kahve :D İlk masaya geldiğinde tabiri-i caizse dumur olduk, "Aa burda kahve bardakta mı içilyor?" dedik. Garson çocuk "Biz de dışarıya gittiğimizde kahve fincanda gelince çok şaşırıyoruz" dedi :D Böyle de bir değişik :) Bu yörede kahve iki kez kavruluyormuş, o yüzden biraz daha yoğun bir tadı var. Ama ben sevdim :) Bu arada bardaklar tam bir çay bardağı değil dikkat ettiyseniz, ağız kısmı daha geniş ve normal çay bardağından daha kısa :)
Vee son poz da Tuz Gölü'nden! :) Tuz Gölü'nün üzerinde yürünüyormuş dediler biz de gittik :D Çok bir numarası yok ama değişik işte :)
Umarım sizler de beğenmişsinizdir. Benim için unutulmaz bir geziydi. Sırf midem için bile giderim. Çok güzel çoook... Elinize fırsat geçerse mutlaka gidin, gezin, tadın. Kesinlikle pişman olmazsınız!
Sağlıcakla ve afiyetle kalın efenim!